KEDER; GEÇER DELER DE GEÇER…- Nisan Hasbihal

Nisan Hasbihal
KEDER; GEÇER DELER DE GEÇER…
Peygamberimiz (s.a.v.) ashabıyla birlikte sokakta gezerken bir köpek leşi görür. Sahabe ne
kadar da kötü kokuyor diyerek oradan uzaklaşmak ister. Peygamberimiz (s.a.v) ise ne güzel
dişleri var diyerek tebessüm eder... Bizlere kötünün içindeki iyiyi görme gözü verir.
İşte keder sadece kötülük değil, güzellik ise sadece güzellik değildir… İçinde iyiliği ve kötülüğü
barındırırlar. “Olur ki siz bir şeyden hoşlanmazsınız, halbuki hakkınızda o bir hayırdır. Ve olur
ki bir şeyi seversiniz, halbuki hakkınızda o bir şerdir. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (Bakara,
2/216)
Akıllı insan kötülüğün içindeki iyiliği görebilen insandır.. İşte başörtüsü yasağı sorunu da bana
gerçek hayatı ve dinimi öğretti. Onunla mücadele ederken dinimin gerçeklerini öğrendim ve
kendimi tanıdım.
Okulda çok az sayıda başörtülü vardı ve birkaçı maalesef namaz kılmıyordu. Henüz
örtünmemiştim ve bir gün hademe odasında faraşların, süpürgelerin arasında namazı kılıp
çıktığım sırada örtülü arkadaşlarımdan birisi “herkesin kılmasını beklerdim ama senden
beklemezdim” dedi. O zaman ki görünüşüm ve kıyafet seçimim ona bunu söyletmişti.. Çok
üzüldüm ve o gün örtünmeye karar verdim. O günlerde şimdiki gibi başörtüsü ve dış kıyafet
yoktu. Bende annemin gardropundan aldığım hırka ve başörtüsü ile örtündüm.
Okulda hocalarımın baskısı hemen başlamıştı. Kimya bölümünde okuyordum ve dönem dersi
olan analitik kimya dersine girmemem halinde dönemi tekrar etmem gerekecekti. Okulda ki
komünist erkek öğrenciler bile “Halise yeterki sen derse gir, biz en ön sırada oturur ve arkaya
dönmeyiz” diyerek destek oldular. O gün anladım ki uygulanan bu yasakta bir oyun vardı.
Üniversite gençlerini birbirine karşı kırdırmak istiyorlardı. Halkta ise dini değerlere karşı
negatif bir duruş yoktu.. Okula gittim bir günün sabahı dekan hanım başörtümü eliyle açmaya
çalıştı. Taktığım iğneler çenemi kanatmıştı. Yanımda ki açık arkadaşım buna dayanamayarak
“ben okula kısa etek ve japone kol ile geldiğimde beni de almamanız gerekli” dedi. Kişilerin
seçimlerine karşı saygı duyulmalıydı..
Okulun her kapısına “Halise Çelik aranıyor” yazıları asılmıştı. Bunu görmek her ne kadar üzse
de diğer yandan maneviyatım bir o kadar güçleniyordu. Başörtümü daha büyük bağlayıp
pardesümün boyunu uzatıyordum.
Ailem geleneksel İslami değerlere sahipti. Başörtüsü yasağı ile yaşadığım sorunları duymak ve
bu sebeple üniversiteyi bırakmamı istemiyorlardı. Üniversite de ise hocalarım derse
almıyordu.. Durakta çaresiz kalıp ağladığım günler çoktu…
Sorunun yaşandığı dönemde Milli Eğitim Bakanı ve üst düzey bürokratlar ile görüştük. Hepsi
de ağız birliği yapmış gibi “birilerinin maşası olmayıp, bu olayı karıştırmamızı” söylediler.. Yani
uygulanan bu anlamsız yasağa boyun eğmemizi istiyorlardı.
Günümüze baktığımda ise mücadelesini verdiğimiz başörtüsünün içinin ne kadar boşaldığını
üzüntüyle görüyorum..

Gelecek ay devam etmek üzere.. Selam ve dua ile..
Halise MUTLU, Sosyolog ve Aile Danışmanı