KENDİMİZLE YÜZLEŞME SEMİNERLERİ 2 "AHLAK"

NİÇİN KENDİMİZİ ÖZLEMİYORUZ?
Hepimizin unuttuğu bir şeyler vardır bunca feryad figan içinde. Unuttuğumuz aslında kendimizdir, kendimizi unuturuz bu acımasız hayatın vaveylası içinde. Dış dünyadaki gâileleri bahâne ederek aslında hep kendimizden kaçarız, ve ceza olarak da sonunda kendimizi kaybederiz. Bütün mücadelemiz kendimizi aramaktır. Kendini ararken İnsanın kendi içine dönmesi en zorlu ve zorunlu yolculuktur. Kendini bulanlar, kendini bilenler, kendine kavuşanlar ne yazık ki azınlıktadır.
Kendimizi oldurmak, geliştirmek; kişisel malzememizi gözden geçirmek, benliğimizi bütünlemek, yaşamımızı yenilemek, varoluşumuzu anlamlı kılabilmek için, gereken durumlarda kendimizle, gerçeklerle ve hayatla “yüzleşebilmek” gereklidir.
Dostder Kadın Kolları olarak "Kendimizle Yüzleşme Seminerleri" ne başlarken istedik ki; isminin yalın haliyle yapılan bu yolculukta anavatanımızı yani içimizi ziyaret edelim ve yeni doğumlara merhabalar diyelim...
Bu nedenlerle seminerimizin ilkinde, temelde ahlaki bir kavram olan GÜVEN konusu işlenmiş ve gerçek bir imanın oluşmasında ve bu imanın sürdürülebilir olmasında güvenin vazgeçilmez olduğu vurgulanmıştı.
Kendimizle Yüzleşme Seminerlerinin ikincisinin konusu ise; fıtratın ana malzemelerinden olan "AHLAK" kavramıdır.
Ahlak konulu seminerimizi; Syn.Nurcan Bilen, Melek Yüksel Geçer ve Megi Xhaxhaj'ın sunumlarıyla 15 Aralık'da gerçekleştirdik.Verdikleri katkılardan dolayı kendilerine teşekkür ediyor ve sonraki çalışmalarda tekrar birlikte çalışmak dua ve temennisi ile sizlere başlığımızdan kısa kesitler sunuyoruz.

KENDİMİZLE YÜZLEŞME SEMİNERLERİ 2 "AHLAK"

Değerli dostlar, ahlak Hz. Peygamberin neden ben? Sorusuna verilmiş bir yanıttır. “Çünkü sen muhteşem bir ahlak üzeresin” diyen Kalem Suresinin 4. Ayeti, ahlakın kuşatıcılığını ve çerçevesini çizmektedir. Önce insan olmak, önce ahlak sahibi biri olmak, buradan anlıyoruz ki tüm seçeneklerin üzerine yerleştirilmiştir.
AHLAK NEDİR? Ahlak, kişinin yaratılış amacına uygun bir kişilik kazanması anlamına gelen çok geniş bir anlam alanına sahip Arapça bir kavramdır. Halk-Hulk kelimesinden türetilmiştir. Ahlak kavramını günümüz Türkçesinde en iyi “kişilik” terimiyle karşılayabiliriz.
Ahlak, nasıl biridir sorusuna verilen yanıttır. Bu yanıyla ahlak kişilik oluşumuyla ilgili bir içeriğe sahiptir. Ahlakın alışkanlık olduğunu söyleyen düşünürlerde olmuştur. Örneğin ibni Haldun; “insan alışkanlıklarının çocuğudur” derken, ahlakın alışkanlıklar sonucu şekillendiğini vurgulamıştır.
Ahlak; insanın inançlarının değerlerinin davranışa dökülmüş halidir. Bu açıdan “ahlak” eyleme döküldüğünde ahlaktır. Ahlak eylemse, iman o eylemi ortaya çıkaran tutumdur. Kur'an sadece imanı öngörmez eylemi de öngörür. İslam imanın yanında bizim ahlak dediğimiz Salih ameli de şart koşan bir sistemdir. Asr suresinde iman ve salih amel birlikte anılır. Salih amel üçüncü şahıslara karşı ıslah edici, düzeltici, iyiliği yayıcı, aktif ameldir. Kuranın tüm emir ve yasakları salih insanı/ahlaklı insanı ortaya çıkarmak içindir. Salih/ahlaklı insan, akıl irade ve vicdanı aktif insandır.
Ahlaktan bahsederken ahlaki davranışın temelini teşkil eden değer ve değer yargılarından da bahsetmek gerekir.
Edindiğimiz geliştirdiğimiz değer yargıları ahlaki davranışımıza yön verir. Değerler ailede öğretilir. Bunun yanında bir birey olarak biz kendi değerlerimizi hayata geçirebiliriz. (Hz İbrahim örneği)
Değer: Toplumda hangi davranışların uygun sayılacağına ilişkin düşüncede oluşan inanç, ideal ve standartlardır. Değerler bir toplumun kimliğidir. Değerler uzun asırlar boyunca oluşur. Canlıdır ona sürekli birşeyler eklenir ve birşeyler ondan kopar. Ortak değerler oluşturamayan bir toplumun toplumsal çözülme yaşaması kaçınılmazdır. Toplumların değerleri, kaynağını nereden aldığına göre farklı olabilir. Kimi değerler kültürel, kimisi dinsel, kimi değerler tarihsel kaynaklı olabilir.
Eğer değerler kaynağını vahiyden ve fıtrattan alıyorlarsa; “kökü sabit ve dalları gökyüzünde olan güzel bir ağaç gibidir! Yok gayrısından alıyorsa; kötü bir ağaç gibidir. Onun kökü yerin üstünden koparılmış, kararı (yerinde durma, tutunma imkanı) kalmamıştır” buyurur rabbimiz (İbrahim 25-26) Eski ahit önce söz vardı der. Tıpkı değerler gibi tüm varoluş bir sözün ürünüdür.
Ahlak Evrensel Midir?:Bazı çevrelerde ahlak konusunda sanki ahlakın toplumdan topluma değiştiği, ahlakın evrensel olmadığı gibi bir algı var. Bir davranış bir toplumda ahlaksızken, başka bir toplumda gayet ahlaklı bir davranış gibi algılanabiliyor. Farklı kültürlerin farklı ahlak anlayışları var. Peki o zaman nasıl nesnel ahlaktan nesnel yasalardan bahsedebiliyoruz” gibi bir itiraz var.
Hemen dikkat edilmesi gereken nokta şu; farklı kültürdeki toplumlar arasında anlaşmazlıklar, farklılıklar olması, ahlak konusunun nesnel olmadığı anlamına gelmez. Bir defa şunu anlamak lazım. Her toplumsal kabul- davranış, ilahi, fıtri ve bilgi temelli olmuyor. Toplumsal davranışa yön veren değerler bazen kültürden bazen yaşanılan zaman ve mekanın hakim inanç sisteminden kaynaklanabiliyor. Örneğin batıda gittikçe yaygınlık ve resmiyet kazanan eşcinsel evliliklerin toplumda kabul görmesi, onların hümanıst değerleri içselleştirmeleri ve ferdiyetçi bir toplum olmalarının sonucudur.
Ahlakın evrensel kısmı yaradılıştan tüm insanlığa bahşedilen insanlık değerleridir.( şevkat, sadakat, ahde vefa adalet gibi ) Ahlakın sübjektif, toplumdan topluma değişir bir şeymiş gibi algılanmasına sebep olan ise inançlar ve değerler üzerindeki dinsel, tarihsel, kültürel ve coğrafi etkilerdir.
Ahlaki bakış açımız bizim dünya görüşümüzden etkilenir. Dünya görüşü: kişi, grup veya toplumun varoluşun niteliğine ve hayatın anlamına ilişkin, sorulara verdiği bilinçli veya bilinçsiz cevapların tümüdür.
Ahlakla ilgili olduğu düşünülen çoğu tartışma ahlakla ilgili değil dünya görüşüyle ilgilidir. Dünya görüşü zamana ve topluma göre değişir.
Tarih boyunca ahlak için çok şey söylenmiştir. İlginç olan farklı coğrafya ve zamanda yaşayan düşünürler dinlerden ve birbirlerinden habersiz çok benzer şeyler söylemişlerdir. Bu da ahlak tohumunun nerede ve ne zaman yaşıyor olursa olsun bütün insanların fıtratına ekildiğinin kanıtı niteliğindedir adeta. Farklı coğrafya ve farklı zaman ve kültürde yaşayan bu düşünürlerin ah lak konusundaki fikirlerinden birkaç tanesini paylaşmanın ahlakın evrenselliğini açıklama noktasında oldukça faydalı olacağını düşünüyorum.
Konfiçyüs'ün evrensel ahlak kuralı: "Sana yapılmasını istemediğini, sen de başkasına yapma." Peygamberimiz:"Kendiniz için istemediğinizi Müslüman kardeşiniz için istemedikçe gerçekten iman etmiş sayılmazsınız"
Sokrates: Ahlakta üstün olmanın bilgiye bağlı olduğunu, doğru bilginin doğru eyleme ulaştıracağını,(Peygamberimiz:Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu) ahlak ile mutluluğun aynı olduğunu söyler.
Aristo: insanın tüm ahlaklı olma çabaları mutlu olmak içindir. Kişi iki uç halin ortasında bulunmalıdır.(ifrat tefrit arası. cimrilik -savurganlık, saldırganlık –pasiflik, zulüm-boyun eğme) Bunu da iradesini akılla eğiterek başarabilir. Ahlaki olgunluğa ancak toplumla erişilir.
Bu noktada asırlık yaralarımızı sarıp tedavi etmek ve toplumsal kurumlarımızdaki yıkımı durdurmak için bünyemizde açılan ve milletimizin ahlak yapısını şiddetle sarsan bu yaraların/sorunların neler olduğunu Nurettin Topçu’nun "Ahlak Nizamı" adlı eserinden faydalanarak derlediğimiz birkaç başlıkla ele almak isteriz.

1-Batılılaşma ile hız kazanan taklitçilik bireysel ve toplumsal bünyemizi harap etmiştir.

2-Kapitalizmin beraberinde getirdiği yeni ticaret tarzı haysiyetli insanı, hilekar bir ahlaki zemine taşıdı.

3- Ruhi ihtiyaçların değerini inkar edenler tarafından madde putlaştırıldı.

4-İki asırdır Batı rüzgarlarının memlekete doldurduğu konfor ve lüks iptilasına kapılar ardına kadar açıldı. İnsana karşı yaşatılan sevgi, yerini eşyanın sevgisine bırakmıştır.

5-Eski devirlerin asalete, kısmen de ilim ve ahlak üstünlüğüne dayanan sınıf farkları yerini bugün yalnız servet üstünlüğüne bırakmıştır. Tahakküm bugün yalnız servetindir.

6-Çocuğun ve gençlerin yetiştirilmesinde geniş ölçüde aileden alınarak devlete devredilen disiplin ve terbiye görevini devletin yerine getirememesi.

7-Çalışma aşk ve ibadet sayan İslam ahlakı, kolaylıkla Amerikan pragmatizminin tilki zihniyetine feda edildi. İş ahlakının ve çalışma duygusunun değerini kazanç hüneriyle mübadele ettik.

8-İnsan iradesi iflas ederek yerini paranın iradesine bıraktı. İnsanı insandan ayıran, kendi benliğinden eti kemikten sıyırır gibi ayıran para, bugünkü basının, türlü seçimlerin, gençlik teşekküllerinin hatta din adamlarının çalışmalarının bile kutsal! Mihveri olmuştur.

9-Sırasıyle dini otoritenin, tarihi otoritenin, hukuki otoritenin yıkılması sonunda ahlaki otoriteyi de mecalsiz bırakarak çökertmiştir.

10-Tarih bilincinin yıkılışı milli iradeyi kökünden baltalarken; ruh ve ahlakımızın kaynağı vahyin terkedilmesi ile bütün bir sistem çökmüştür.

11-Keyfi bir ayıklanmaya tabi tutulan dilimiz ile, kopan sadece kelimeler değil, medeniyet havzamız olmuştur.

12-Halkı irşad edecek en güzel vasıta olan basın, büyük sermayenin elindedir. Ve bugün toplumsal ahlakın en yıkıcı vasıtalarından biridir.

13-Sinema ve tiyatromuz insana hürmet sevgisini ve aile ahlakını yıkıcı bir hal içindedir. Ve gençlerde ruhi ve ahlaki denge bozukluğunun kaynaklarından biridir.

14-Ahlak davasının hapishane ve hastahaneye girmemiş olması, muzdarip ruhları sahipsiz bırakmıştır. Onun muzdarip ve pişman anlarında kalbine uzanacak el, ancak kurtarıcı olabilir.

15-Kumar, saray salonlarından mektep kapılarına kadar yayıldı. Milli piyango, spor toto ve sair isimler altında kurumsallaştı ve devlet eliyle bütün topluma yayıldı.

16-Alkol ve uyuşturucu ile gelecek nesillerin ruh ve irade kuvvetine büyük bir darbe indirilmiştir.

17-Memlekete sokulan batı terbiyesi ile, muzdarip ve mesuliyet sahibi insanımızın yerini zevkperest insan tipi almıştır.

18-Son olarak insanımıza irade terbiyesinin verilmeyişi, düşüşü engelsiz ve korkusuz bıraktı. İrade terbiyesini en kuvvetle verebilecek, din adamları olmalıydı. Yalnız onlar bir takım hukuk ve hareket kaidelerinin içerisinde boş ruhlara gıda vermekten uzaktırlar.

KUR'AN'DA AHLAKİ SORUMLULUKLARIMIZ
A-Allah'a Karşı Sorumluluklarımız
B-İnsanın Kendisine ve çevresine Karşı Sorumlulukları

1-KUR'AN'DA İYİ VE ÖVÜLEN TUTUM VE DAVRANIŞLAR
*İyilik ve doğruluk
*Başkalarına maddi yardımda bulunmak (İnfak)
*Namuslu Olmak (İffeti Korumak)
*Emanete ve ahitlere riayet etmek
*Adil Olmak
*Kardeşlik
*Hoşgörü ve Bağışlama
*Olumsuzluklara karşı dayanma ve direnme (Sabır)
*Alçak Gönüllülük (Tevazu)
*Sözünde durmak ve yeminini yerine getirmek
*Görgülü olmak
*İnsanlara iyi davranmak ve güzel söz söylemek
*İyilikte yardımlaşmak ve kötülüğe karşı koymak

2-KUR'ANDA KÖTÜ VE YERİLEN DAVRANIŞLAR
*Cimrilik
*İftira
*Çekememezlik
*Yapılan iyiliği başa kakmak
*Kendini beğenmişlik (Kibir)
*Bozgunculuk
*Adam Öldürmek
*Yalan Söylemek

Kuran ahlakı, dünyada güzel bir hayat sürebilmek ve sonsuz ahirete hazırlık yapabilmek için Allah’ın insanlara bir lütfudur. Kişinin hayat boyu karşısına çıkabilecek her olaya karşı nasıl bir tavır içinde olması gerektiğini, Rabbimiz’in beğendiği davranışların hangileri olduğunu öğrenebileceği bir yaşam rehberidir. Bu ahlakı yaşamak son derece kolay, zevkli ve konforludur.
Kur’an ahlakı insanın fıtratına uygun olan tek yaşam şeklidir. İnsanı yoktan var eden Allah, onun nelere ihtiyaç duyacağını, hangi ibadetleri uygulamaya güç yetirebileceğini, nasıl sağlıklı, huzurlu ve mutlu olacağını en iyi bilendir.
Dünya hayatı bir imtihan yeri olduğu için her insanın dünyada kaldığı süre boyunca çeşitli vesilelerle imtihan olacağı çok açıktır. İmtihanımız nefes aldığımız her an kesintisiz devam etmektedir. Allah’ın bizler için takdir ettiği ölüm vakti gelene kadar da devam edecektir. Dolayısıyla her insan her yeni gün farklı olaylarla sınanacak, göstereceği tavırlardan sorumlu tutulacaktır.Kuran ahlakını yaşamak denildiğinde anlaşılması gereken, tüm bu bilgilerin ışığında bir yaşam sürmek olmalıdır.