STK TÜRKİYE AİLE PLATFORMU/TÜRAP V. İL İSTİŞARE GRUBU TOPLANTISINI SAMSUN’DA GERÇEKLEŞTİ….

 

     Sivil Toplum Kuruluşları Türkiye Aile Platformu TÜRAP 68 i İştişare/Karar organında, 5 i Akredite STK gurubunda, 450  si de İletişim Ağında olmak üzere 500 ün üzerinde STK dan oluşmuş Türkiye’nin en büyük AİLE platformudur. İstişare Gurubu STK’ların katılımı ile her biri farklı ilde olmak üzere yılda iki kez İstişare toplantıları yapılmaktadır. TÜRAP V. İl istişare toplantısını İstişare Kurul üyesi Hanımlar Yardımlaşma ve Kültür Derneği HANDER ile Akredite STK Dost Eğitim Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Derneği DOSTDER’in organizasyonu ve Samsun Büyükşehir Belediye Başkanlığının ev sahipliğinde 7-8 Kasım 2015 günlerinde Samsun’da gerçekleştirmiştir. 7 Kasım 2015 Cumartesi saat 09: 00 da başlayan programa Türkiye’nin dört bir yanından istişare Kurul üyesi ve misafir STK temsilcisi katılmıştır. Kayıtların alınması ile başlayan programda TÜRAP Genel Koordinatörü Piyale Çitil Hanımın TÜRAP ile ilgili verdiği bilgilerden sonra ev sahibi HANDER ve DOSTDER adına Konuşan Türap Koordinatör Vekili Avukat Hamdiye Katipoğlu TÜRAP Ailesi STK’lara hoş geldin diyerek bu iki günlük çalışmaya katkılarından dolayı Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya YILMAZ’a teşekkür etti.

                         Daha sonra Kürsüye çıkan Samsun Vali Vekili Sn. Faruk Necmi KURT ise STK temsilcilerine hoş geldin diyerek Panel ve toplantını iyi sonuçlar vermesi dileğinde bulundu. Daha sonra Kürsüye gelen Samsun Barosu başkanı Sn Kerami Gürbüz Mülteciler konusunun önemli aktörlerden birisi olduklarını ve konu hakkında her türlü katkıda bulunmaya hazır olduklarını ifade etti. Kürsüye gelen Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı Sn. Yusuf Ziya Yılmaz TÜRAP mensuplarını Samsunda ağırlamaktan memnun olduğunu ve en güzel duygularla ilimizden ayrılmaları için gereken tüm desteği vereceklerini söyleyip Samsun’un Sosyal Kültürel ve ekonomik güzelliklerinden bahsetti. Benzeri tüm çalışmalarda belediye olarak STK’ların yanında olduklarını ifade ederek TÜRAP çalışmalarında da başarılar diledi. Son olarak Kürsüye TÜRAP faaliyetlerinde katkısı bulunan Konya Milletvekili Leyla Şahiner çıkarak TÜRAP’ın Türkiye Genelinde yapmış olduğu çalışmaların önemine dikkat çekerek Samsun’daki bu çalışmada Mülteciler konusunun ele alınmasının Mültecilerle ilgili tüm taraflara katkısı olacağını söyledi.

Protokol konuşmalarının tamamlanması ile Oturum Başkanlığını Dost Eğitim Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Derneği Başkan Yardımcısı Psikolog, Aile Danışmanı Halise Mutlu’nun yaptığı “Mültecilerin Türk Aile Yapısına Etkileri, Yeni Sorun Alanları ve Çözüm Üretme Sürecinde Sivil Toplum Kuruluşlarının Rolü” konulu panele geçildi. Türkiye’nin iki milyonun üzerinde mülteciye ev sahipliği yaptığını, mültecilerin yaşam koşullarının iyileştirilmesi kadar toplumsal yapıya uyumlarının sağlanması gerektiğini, sosyal problemlere etkilerinin ölçülmesi, değerlendirilmesi ve sorun alanlarının çözüme ulaştırılmasının da son derece önemli olduğunu vurgulayan oturum başkanı Halise Mutlu “Mülteci, Yeniden Varolma Süreci” konulu konuşmasını yapmak üzere OMÜ Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ertuğrul TAŞ’a söz verdi. Sn. Ertuğrul Taş 20 yıl Belçikada mülteci aileler ile ilgili çalışma yaptığını söyleyerek sunumunda aşağıdaki konulara dikkat çekti.

  • BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne göre 2013 yılı sonu itibariyle dünya üzerinde yaşadıkları yerlerden başka yerlere göç etmek zorunda kalan insanların sayısı 51,2 milyondur.
  • Yerlerinden olan 51,2 milyon insanın barınma, sağlık, eğitim, sosyal, ekonomik ihtiyaçları yer değiştirdikleri kendi ülkelerinde veya göç ettikleri diğer ülkelerde karşılanmak zorundadır. Bu insanlara yardım ulaştırmak için önemli kaynaklar gerekmektedir. BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (UNHRC) raporu önümüze önemli bir insanlık dramı koymaktadır.
  • Özellikle Suriye’de yaşanan iç savaş nedeniyle 2,5 milyon mülteci Suriye’den diğer ülkelere göç etmiştir (Ekim 2014 itibariyle bu sayı 3,5 milyondur). 6,5 milyon Suriyeli ülke içinde yer değiştirmiştir.
  • Güvenli bir ülkeye ulaşma kişi ve ailesi için ilk etap da rahatlama getirir. Ama kişiler ne olduğunu “realize”, etmeye, “anlamaya” başladıkları andan itibaren farklı psikolojik etkiler ortaya çıkar.Bu süreç büyük “yas” sürecini ortaya çıkartır.Yakın biri, tanıdık birileri ölmüştür, ülkede kalmıştır, ev, araba, maddi değeri olan şeyler, geçmiş ülkede kalmıştır. Kişi kendini insan yapan birçok özelliğin yok olduğunu fark eder.
  • Mülteciler ve aile yaşantısı: Aile üyeleri yeni göçmen özellikleri taşır: dil bilmeme, ülkeyi tanımama, ekonomik gelir olmaması,…Savaşlar, siyasi veya sosyo-ekonomik durumlar ülkelerini terk sebebi ve geri dönüş imkanı yok. Gelinen ülkeye yerleşme kurumsal (Belçika, Türkiye örneği) veya yasa dışı olabilir (Düzensiz göçmenler, Türkiye’de Suriyeliler). Yasal oturumları sosyal ve ekonomik hayatlarını etkilimektedir. Kamplarında çocuklar ve ebeveynler çoğunlukla tek odalı ev, konteyner, çadır, odada yaşamak zorunda kalmaktadır. Bir evde çok sayıda aile birlikte yaşamaktadır.Kuşaklar arasındaki mahremiyet sınırları bozulmakta, aile « tek hücreye » dönüşmektedir. Anne babalar otoritelerini kaybetme riski taşımaktadırlar.

Çocuklarının yanında aşağılanma : parasızlık, tek oda, kuruma, kurumsal bağımlılık…Kuşaklar arası rol değişimi: «Ebeveyn çocuklar», «Çocuk ebeveyn».Kuşaklar arası şiddet olabilir.  Çocuklar göç projesini yargılar. Aile fertleri ağır psikolojik problemler yaşama riski taşırlar. Kadınların konumu zayıftır. Ailede dağılma riski vardır.

 

Tekrar insan topluluğuna katma süreci (humanisation)

  • Hukuki varlık kazandırma: Makro planda mültecilere oturum ve çalışma izni. Bu izinler mültecilerin insanlığa geri dönüşünde en önemli faktörlerdir. Kazanılan hukuki statü mültecilerin sosyal ve psişik kimliklerini tekrar yapılandırma sürecine temel teşkil edecektir.
  • Göç ve mültecilerle ilgili bir bakanlık kurulması ve mülteci hukuku ve hukuktan kaynaklanan uygulamaları koordine etmesi önemlidir.
  • Uyum Merkezleri kurma ve yerel yönetimlerle ortak projeler geliştirme.«Kurumsal Şiddeti», «Sosyal şiddeti», «Politik şiddeti» önleme.
  • Aile hayatını ön plana çıkartan barınma yerleri kurulmalıdır.
  • Yerel düzeyde mültecilerin barınma, eğitim, sağlık, para gibi ihtiyaçlarının karşılanması (Kurumsal/STK).
  • Mültecilerin içinde yaşadıkları şehirlerde sosyal dokuya entegre olmalarını kolaylaştıracak uygulamalar ortaya konulmalıdır. Toplumda farkındalık yaratacak, ayırımcılık ve ırkçılıkla mücadele edecek projelerin geliştirilmesi ve uygulanması. Birlikte yaşam/temas alanlarının öngörülmesi.
  • Mülteci çocukların Türk çocuklarla aynı okullara alınması ve özel eğitim ekiplerinin kurulması, eğitilmesi. Ebeveynlerle iletişimi kolaylaştıracak  çok dilli «mediatörler» devreye sokma.
  • Mültecilere kampta ve sonrası hayatlarında psiko-mediko-sosyal destek sağlayacak bir servis ağı oluşturulması (interkültürel yaklaşım).
  • Göçmen ve mültecilerle çalışabilecek uzman psiko-destek ekiplerinin önemli merkezlerde kurulması ve eğitilmesi (interkültürel yaklaşım).  Savaş ve organize şiddet mağdurlarına uygun tedavi ortamı ve teknikleri tanımlanmalıdır (Roisin, 2010)
  • Yerel ve ulusal düzeyde tercüman servislerinin kurulması (Karşılıklı/Telefonla).
  • Dil/meslek eğitimleri düzenlenmesi. Diplomalarının tanınması.
  • STK/Kurumları bir araya getiren platform oluşturma ve STK projelerini destekleme.

 

SETA Vakfında Araştırmacı olan Sn.Müberra GÖRMEZ EMİN “Türkiye’deki Suriyeli Aileler”  konusunda yaptığı sunumda şu konulara değindi.

  • 2011’de Türkiye’nin komşu ülkelerinden Suriye’de başlayan iç çatışma giderek savaş ve şiddet ortamına dönüşmüş ve 5 milyona yakın insan can güvenliği için komşu ülkelere sığınmak zorunda kalmıştır. Türkiye bu süreçte ‘’açık kapı’’ politikası uygulamıştır.Bu sayede Suriye’den ülkemize kısa bir sürede büyük bir göç dalgası yaşanmıştır.
  • İç İşleri Bakanlığının aldığı bir karar ile Türkiye’de kayıtlı olan Suriyeli vatandaşlara “geçici koruma statüsü” verilmiştir. Böylece Suriyelilere bu statü ile, Türkiye’de süresiz kalma, zorla geri gönderilmeme, sağlık, barınma, gıda, eğitim gibi acil ve temel ihtiyaçları giderme bakımından hizmetler sağlanmaktadır.
  • Türkiye’deki Suriyelilerin % 53’ünden fazlası 18 yaş altındaki çocuk ve gençlerden, % 75’ten fazlası ise özel koruma ihtiyacı içinde bulunan çocuk ve kadınlardan oluşmaktadır.
  • Çoğunluğunu Suriye’deki iç savaştan kaçan Suriyeliler’in oluşturduğu sığınmacılar, AFAD’ın 10 ildeki 25 kampta kurduğu barınma merkezleriyle birlikte Türkiye’nin birçok il ve ilçesinde yaşamaya başlamışlardır.
  • Bugüne kadar Türkiye, ülkelerindeki savaştan kaçarak ülkemize sığınan Suriye vatandaşları için, uluslararası standartlara göre 7,6 milyar dolarını aşkın tutarında bir kaynak kullanmıştır.Türkiye’nin bu olağanüstü çabalarına karşın, uluslararası camia ülkemizde bulunan Suriyeliler için yalnızca 418 milyon doları katkıda bulunmuştur. Ayrıca Türk STK’lar tarafından 635 milyon dolar destek sağlamıştır.
  • Barınma merkezlerinde kalanların % 90’ından ve kamp dışında bulunanların % 50’sinden fazlası sağlık hizmetlerinden faydalanmaktadır. Sağlık hizmetleri dışında kamp dışında kalan Suriyelilerin sadece % 15’inin diğer insani yardım hizmetlerinden faydalanmaktadır. Barınma merkezlerindeki Suriyeli çocukların % 83’ü okula devam ediyorken, kamp dışında kalan Suriyeli çocukların % 14’ü okula devam edebilmektedir. (Kaynak: AFAD)

 

Temel Sorun Alanları

O     Barınma

O     Sağlık Hizmetlerine Erişim ve Sağlık Koşulları

O     İstihdam Sorunu ve Emek Sömürüsü

O     Eğitim Hizmetlerine Erişim

O     Sosyal ve Kültürel Yaşam Sorunları

 

Sonuç ve Öneriler

  • Türkiye’deki toplumsal kabul düzeyinin, yaşanan bütün sorunlara rağmen olağanüstü yüksek düzeyde gerçekleştiği, ancak bunun kırılgan olduğu, sürdürülebilir olması için sürecin iyi yönetilmesi, “geçicilik” kadar “kalıcılık” stratejilerinin de acilen yapılması ve toplumun bilgisine ve desteğine sunulması gerekmektedir.
  • Yapılan görüşmelerde kanaat getirilmiştir ki ; Suriyeli aileler ile ilgili çalışmaları daha sağlıklı yürütebilmek için daha detaylı istatistikî verilere ulaşmak gerekmektedir.
  • Sadece anket yöntemi ile değil Suriyeli kadın, erkek, genç ve çocuklarla birebir derinlemesine mülakatlar yapılarak detaylı veri elde edilmesi sorunların tespiti ve çözümü için son derece önemlidir.
  • Okuryazar olmayan kadınlar için Milli Eğitim Bakanlığı ve sivil toplum örgütlerinin işbirliğinde destek mekanizmaları oluşturulmalıdır. Ayrıca dil öğretimi için gerekli kurslar açılmalıdır.
  • Sözgelimi, yasal yollarla ülkeye giriş yapan Suriyelilere yerli ailelerce ağırlandıkları ve karşılıklı kültürel köprülerin kurulduğu aile ziyareti programları yerel idareler tarafından koordine edilebilir.
  • Hoşgörü, misafirperverlik, merhamet gibi sıklıkla gündelik dilde tekrarlanan kavramlar ve anlayışlar yerine, hak temelli bir anlayışla Suriyelilerin temel haklarının altını çizen ve onlara eşitlik ilkesi içerisinde davranılmasını anlatan yaklaşımların bürokraside benimsenmesi ve bu yönde bilgilendirme çalışmalarının yapılması gerekmektedir.
  • Suriyelilere yönelik mevcut algıyı dönüştürmek için de çaba harcanmalıdır; iyi bir iş sahibi olmak, eğitim, sağlık ve benzeri hizmetlerden yararlanmak ve insanca bir hayat sürmek gibi uzun vadeli hakları olduğunu vurgulamak gerekmektedir.
  • Dilencilik, hırsızlık, ikinci evlilik vb. olayların kulaktan kulağa veya medya aracılığı ile manipüle edilerek aktarılmasının ve bu yolla yabancı düşmanlığının körüklemesinin önüne geçilmelidir.
  • Belediyelerle ortak projeler yürütülmeli ve kadınların ev-içi ev-dışı emeklerini dönüştürebilecekleri meslek edindirme kurslarına devamı sağlanmalı ve sertifika verilmeli, ev-içinde yahut dışında istihdamlarının önü açılmalıdır.
  • Bununla birlikte engeli veya engelli çocuğu olan kadınlara fiziksel, sosyal ve psikolojik destek mekanizmaları oluşturmak gerekmektedir.

 

 

STK’lara düşen görevler

 

  • Türkiye’deki devlet kurumlarının ve kadın dernekleri gibi ilgili sivil toplum kuruluşlarının Suriyeli ailelerle irtibatı güçlendirmeleri gerekmektedir.
  • Suriyeli ailelerin maddi ve manevi olarak desteklenmeleri ve misafir oldukları ülkenin sosyal ve hukuki yapısı hakkında bilinçlendirilmeleri önem arz etmektedir. Bununla birlikte Suriyeli sivil toplum kuruluşları ile (STK) düzenli toplantılar yapılmalı ve sorunlar onlarla birlikte çözülmeye çalışılmalı ve ortaya çıkan çözüm uygulamaları Türkiye tarafından denetlenmelidir
  • Başta maddi ihtiyaçlar olmak üzere gerekli görülen kayıtlar elektronik ortamda STK’larla paylaşılmalı yardımlar konusunda ilgi alanlarına göre STK’lardan istifade edilmelidir.
  • Türkiye’deki devlet kurumlarının ve kadın dernekleri gibi ilgili sivil toplum kuruluşlarının Suriyeli ailelerle irtibatı güçlendirmeleri gerekmektedir. Suriyeli ailelerin maddi ve manevi olarak desteklenmeleri ve misafir oldukları ülkenin sosyal ve hukuki yapısı hakkında bilinçlendirilmeleri önem arz etmektedir.
  • STK’ların sürecin içine daha fazla çekilmesi, hem yaşanan kriz, hem ileride karşılaşılabilecek sorunlar hem de sivil toplumun gelişmesi bakımından son derece önemlidir.
  • Suriyeli sığınmacılar ve Türkiye halkı arasındaki ilişkileri güçlendirmek ve yabancı düşmanlığının önüne geçmek için iletişim ve dayanışma kanallarının oluşturulması önem arz etmektedir.
  • STK’ların sağlıklı veri ve bilgi alabilmelerinin de yolu açılmalıdır.

 

 

Son panelist OMÜ Öğretim Üyesi Doç. Dr. Metin YILMAZ  “Ülkemizdeki Sığınmacıların  Karşılaştıkları Sosyal İçerikli Entegrasyon  Sorunları ve Çözüm Önerileri (Samsun Örneği)” konulu sunumunda şunları söylemiştir.

            “Akdeniz’in sularında yaşanan korkuyu ve ölümü tarif etmek için “göçmen” tanımı daha fazla kullanım amacına uymuyor. Çünkü bu kelime, sözlük anlamlarından çıkıp insanları kişiliksizleştiren, uzaklaştıran duygusuz, küçümseyici bir söze dönüşmüştür. Büyük bir algı sorunu ile karşı karşıyayız. Yaşananlar normal bir göç değil daha iyi ekonomik imkanlara kavuşma arzusundan öte ölümden kaçıştır. Tarihi sürecinden kısaca bahsettiğimiz göçlerden çok farklı bir dönem yaşıyoruz. Otlakları kuruduğu, yeni otlaklar aradığı için insanlar göçmüyor. Yeni bir kıtanın zenginliklerine kavuşmak için de yırtık botlarla ölüm yolculuğu yapmıyorlar. İngiliz dış İşleri bakanının terminolojiye kattığı yeni bir ifadeyle ‘çapulcu göçmenler’ hiç değiller. Göçebilmenin bile kendilerine çok görüldüğü insan toplulukları ile karşı karşıyayız. Cehenneme çevirdikleri coğrafyalardaki insanlarda açılmış derin yaralara adeta tuz basarcasına izlenen göçmen politikası, ateşle öldürülemeyenlerin su ile öldürülmesi ile sonuçlanıyor. Ne hazindir ki, bunu en fazla hisseden ve şahadet edenlerde bizleriz. Biraz vicdanı olanların yüreğini kanatan bu ölümlerin çoğunluğu bizim karasularımızda vuku buluyor. Kendi dindaşlarından kaçarak hayatlarını tehlikeye atma pahasına sığınmaya çalıştıkları liman, asırlardır toprakları üzerinde ameliyede bulunan ve kendilerine fok balığı ölüsü kadar değer vermeyen batı Hıristiyan dünyası.”

            “Elbette her göç dalgası beraberinde yeni sorunları beraberinde getirmektedir. Ülkemiz bu tür göç dalgalarına tarihinden itibaren alışık olmasına rağmen bu defa beklentinin çok ötesinde büyük sayılarla karşı karşıya kaldı. Osmanlıya ilk göçler 1700 lü yıllarda Osmanlı Rus savaşı sonrası başlamış Kırım, Kazan, Kafkasya bölgelerinden kitleler halinde göçler yaşanmıştır. Bu göçler yaklaşık 150 yıl sürmüş, özellikle gemilerle Karadeniz limanlarına Trabzon, Samsun, Sinop Varna şehirlerine yoğun Çeçen, Çerkez, Türkler yerleştirilmiştir. Öyleki, buralara yerleştirilen halkların kardeşleri Halep Ürdün’e kadar dağıtılmıştır. Yani Haleple Karadeniz bir açıdan kardeştir. Çarşambadaki Çerkezlerle Amman’da yaşayan Çerkezlerin akrabalık bağları vardır. Yine 1806-1812 yıllarında Rus-Osmanlı savaşından etkilenen 200 bini aşkın Balkanlı Türk Anadoluya yerleşmiştir. Birinci dünya savaşına kadar Kafkasya, Balkanlar ve Ege adalarından gelen göçmen sayısı bir milyonun üzerindedir.”

            “Bu gün durum çok daha farklıdır. Bir kısmına geçici süreli oturma izni verilen, diğer bir kısmı tamamen kaçak göçmen konumunda olan sığınmacılarla karşı karşıyayız. Oldukça da hazırlıksız yakalanıldığı açıktır.   Sınır bölgelerinde oluşturulan çadır kentlerdeki yığılmalar yeni iskan politikalarını zorunlu hale getirmiş, kardeşlerimiz UN tarafından tespit edilen illere yerleştirilmek durumunda kalınmıştır. Kontrolü oldukça müşkil olan bu dağınık göçmen grupları daha önce karşılaşılmayan ve alışık olunmayan bir çok problemi de beraberinde getirmiştir. Tarihi kökenleri açısından birbirlerine o kadar yakın, aynı zamanda o kadarda uzak insan toplulukları bir arada yaşamak durumunda kalmışlardır. Olağanüstü şartlarda gerçekleşen bu durum bir çok uyum problemini de beraberinde getirmiştir. Bunların bazılarını sahadaki uzun süreli tespitlerimiz ışığında şu şekilde sıralayabilir:

1-Tarihsel Algı Sorunu

Osmanlı’nın daha doğrusu Türklerin Arap İslam kültürünü tahrip ettiği ve isti’mara yönelik politikalar izlediği yönündeki büyük aşiretler üzerinde yürütülen propagandalar yeni fiziki sınırların çizilmesi ile sınırlı kalmamış,  iki toplumun asırlar boyu sürdürdüğü birlikteliğini yok edecek fitne tohumlarını ekmiştir. Şehirleri, köyleri bölünmüş iki toplumun birbirine yabancılaştırılması noktasında yıllarca devam eden iç ve dış kaynaklı operasyonlar meyvelerini vermiş düşmanlıklar katmerleşerek devam etmiştir. ‘Hain Arap’ ‘Pis Arap’ kavramı bir şekilde bilinç altımıza yerleştirilmiştir. Öyleki, çocukluğumuzda kapımızdaki siyah köpeğimizin adının neden Arap olduğunu şimdi çok daha iyi anlıyorum. ‘Ne Şam’ın şekeri ne Arabın yüzü’ zihinlerimize kazınmış özdeyişlerden sadece biri. Araplar sırtımızı dönemeyecek kadar güvensiz bir millettir. ….. Tarihteki bu algı yanılsamasını bir anda tashih mümkün olmasa da aslında bu olumsuz gelişmelerin en pozitif yönü toplumların birbiri ile kaynaşmasına vesile olmasıdır. Bu gün konuştuğum her mülteci ülkemizde İslam’ın kendi ülkelerinden daha iyi yaşandığını söylüyorsa, ülkemizin emniyeti ve istikrarı için dua ediyorsa bazı şerlerin hayra tebdil olduğunun açık göstergesidir.

2-Mülteci Sorununun İç Siyasi Malzeme Olarak Kullanımı

Suriye, Irak ve Afgan mültecilerin üzerlerinde hissettikleri en önemli baskı Türkiye iç siyasetinde zaman zaman malzeme olarak kullanılmalarıdır. Mevcut iktidarın sahiplenmesi  ve halkın duyarlılığı ile bu durum tolöre edilse de kardeşlerimiz üzerlerinde yoğun bir baskı hissetmektedirler. Bizim yoksullarımız dururken başkalarına bakmak zorunda mıyız? Bunları bu ülkeye getirenler baksın. Ülkelerini savunmayıp neden kaçtılar? gibi karşı çıkışlara baktığımızda bu söylemin farklı kaynaklardan beslendiğini görüyoruz. Örneğin ana muhalefet partisinin ‘biz iktidara gelirsek bütün Suriyeliler ülkelerine dönecek’ şeklindeki açıklaması Esad’ın eline geçtiklerinde akıbetinin ne olacağını iyi bilen mültecileri ürkütmektedir.

3-Farklı Mülteci Tiplerini İlişkilendirme Problemi 

Ülkemizin sınırları içerisinde dahi bölgeler arası nüfus akışkanlıkları sonrasında bir çok uyum sorunları yaşadığımız bir gerçekken, farklı kültürden gelen bu insanların adaptasyon problemleri yaşamaları gayet doğaldır. Hele hele planlı bir iskan politikanız ve entegrasyon programınız yoksa sorun katmerleşecek, mülteciler içinde halkımız içinde bir çok sorunlar ortaya çıkacaktır.

Atakum’da residansta kalan Iraklı ile Canik’in gecekondusunda yaşayan mülteci profilini bir tutmak durumunda kalıyor. Sahilde modern kıyafetleri ve yabancı müzik dinleyerek dolaşan Iraklı gençleri gördüğünde zannediyor ki, bütün mülteciler bu şekilde. Tersinden bakacak olursak mecidiye çarşısında dilenciliği meslek edinmiş birini gördüğü zaman genelleme ile ‘işte bunlar hep böyle’ diyebiliyor. Oysa kendisine götürdüğümüz bir erzak poşetini görünce göz yaşı döken, utancından yüzü kızaran gerçek muhtaç insanları görmüş olan biris aynı yargıya varmayacak. İşte bu farklı mülteci profili halkımızın algısı üzerinde git-geller meydana getiriyor.

4-Örf Adet, Gelenek ve Kültürel  Farklıklara Dayalı Bazı Sorunlar

Her toplumun kendine özgü örf, adet ve gelenekleri vardır. Bu farklılıklar bir arada yaşama sürecinde bir takım sorunları beraberinde getirmektedir. Nitekim yapmış olduğumuz tespitlere göre Türk aileler en fazla şu hususlardan şikayetçi olmaktadır.

  1. Çok Eşle Evlilik ve Çocuk Dayısındaki Farklılık
  2. Temizlik Sorunu
  3. Dil Sorunu
  4. Dilenci Sorunu
  5. İş Bulma Problemi ve Buna Bağlı Ortaya Çıkan Sorunlar
  6. Mülteci Ailelerin Kendi Aralarındaki Sorunlar
  7. Eğitim Faaliyetleri Noktasında Karşılaşılan Entegrasyon Sorunları
  8. Sağlık Kuruluşlarında Karşılaşılan Problemler
  9. Oturum ve Kira Problemleri

 

 

 

Çözüm Önerileri:

1-         Öncelikli olarak bütün illerde valilikler öncülüğünde  resmi kurumlar, sivil toplum kuruluşları, belediyelerin katılımı ile ortak birim oluşturulmalı, bir çalıştay tertip edilerek genel ve yerel sorunlar tespit edilmeli, bütün mülteci ailelerin istatistiksel verileri tekbir merkezde toplanarak şehirlerin mülteci haritası çıkartılmalıdır.

2-         Geçmişte tecrübe edildiği gibi müsait kamu binaları veya prefabrik yapılar göçmen aileler için tahsis edilerek hem barınma sorunu çözülmeli hem de hizmetin ulaşımı ve denetim kolaylaştırılmalıdır.

3-         Halka tanıtıcı seminerler, konferanslar veya iki toplumu bir araya getirecek organizasyonlar yapılarak entegrasyon süreci hızlandırılmalıdır. Göçmen sorunu karşısında halk doğru bilgilendirilmelidir, tarihten gelen bir takım yanlış algılar tashih edilmelidir.

4-Göç idaresi kuruluş amacı içerisinde yer alan politika ve stratejileri uygulama, kurumlar arası koordinasyonu sağlama görevini taşra teşkilatlarında da hayata geçirmelidir. Göç idaresi sadece oturum sorunlarını çözen bir kurum olmanın ötesinde personel artırımı yapmak suretiyle, sahaya inerek sosyal içerikli sorunların çözümünde öncülük ve koordinasyon görevini etkin bir şekilde yerine getirmeli ve kanunda yer alan görev tanımına uygun davranmalıdır.

5-Geçici kimlik sahibi olma sorun olmaktan çıkartılmalı, bütün mülteciler için ortak kimlik verilmeli ve aynı statüde işlem görmelidir. Kimlik müracaatları ikamet ettikleri illerden yapılmalı resmi prosedürler tamamlanır tamamlanmaz kimlikler bekletilmeksizin verilmelidir. Eğitim, sağlık, iş gibi durumlar göz önünde tutularak mülteci ailelere il tercih hakkı verilmelidir.

6-Üniversiteler başta olmak üzere bir takım kurumlar mültecilerin sorunlarını gündeme taşıyacak, çözüm önerileri ortaya koyacak gerçekçi uygulanabilir projeler hazırlamalı ve bunlardan yararlanılmalıdır.

7-Özellikle genç nüfusun eğitimi milli bir politika haline getirilmeli yarınlarda ülkemiz ve bütün coğrafya için pozitif geri dönüşümü olacak adımlar atılmalıdır. Türkçenin ve milli kültürümüzün kardeş topluluklarca öğrenilmesi istikbalde sağlayacağı katma değer göz önüne alındığında maddi bir karşılıkla ölçülemez. Bu nedenle milli eğitim bakanlığı bünyesinde sadece göçmen eğitimi ile ilgilenecek müstakil bir birim oluşturmalı halk eğitim merkezlerini daha aktif hale getirerek okul öncesi dil açığını süratle kapatmalıdır. Çocuklarını okutmak istemeyen aileler ikna edilmeli kampanyalar yapılmalı başarılı öğrencilere burslar sağlanmalıdır.

Üniversite eğitimini yarım bırakmış gençler ücretsiz dil eğitimi sonrası branşlarına uygun bölümlere yerleştirilmelidir. Ailelerin yıllık 3700-4000 tl dil kursu ücreti ve yüksek harç ücretleri vererek çocuklarını üniversite okutmaları imkansızdır. Mülteci öğrencileri için e-okul dışında farklı bir kayıt sistemi geliştirilmelidir. Zira kimliği olmayan hiçbir çocuk okula kayıt yaptıramamaktadır. İl farklılıkları da okul kaydı önündeki en büyük engellerden biridir.

8-Mültecilerin sağlık sorunlarının halline ilişkin mevzuat yeniden gözden geçirilmeli gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. Mültecilerin yoğunlukta bulunduğu bölgelerdeki aile hekimlikleri hiçbir ayrıma tabi tutmadan tüm mültecilerin tedavilerini gerçekleştirmelidir. Sağlık il müdürlükleri mülteci sağlık sorunları ile ilgilenecek bir birim oluşturmalı ve çok acil kimliksiz ailelerin sağlık sorunları çözümlenmelidir. Kimlikli olsa dahi ileri tetkik amacı ile Üniversite Hastanelerine sevk edilen hastalara ödenmesi imkansız yüklü miktarlarda faturalar çıkartılmaktadır. Sağlık bakanlığı üniversite hastaneleri ile protokol imzalayarak bu sorunu çözebilir. Çok sayıda ihtiyaç duyulan tekerlekli sandalyelerin ve medikal malzemelerinin  rapor karşılığı ücretsiz temini noktasında imkan sağlamalı. Kimlikli hastalarda ilaç alımında ekonomik durumu iyi olmayanlardan yüzde onluk kısım alınmamalı, kimliksizlere de AFAD veya diğer kurumlar kanalıyla ücretsiz ilaç sağlanmalı. Mülteci aileleri genel bir sağlık taramasından geçirilmeli. Ambulanslardan ihtiyaç duyulduğunda bütün mülteciler yararlanmalı.

9-Mülteci ailelerin düzenleyecekleri sosyal etkinliklere katkı sunulmalı. Milli bayramlarımız ve dini günlerde mültecileri de kapsayacak etkinlikler tertip edilmeli. Mültecilerin düğün, sünnet vs. törenlerini yapabilecekleri mekanlar belediyelerimizce ücretsiz olarak tahsis edilmelidir.

10-Kadınları ve gençleri meslek edindirme kursları kanalıyla eğitime tabi tutmalı yeteneklerini sergilemelerine imkan tanınmalıdır.

11-Her ülkeden gelen mültecilerin kendi kültürlerini yansıtacak ve onları halkımızla buluşturacak  günler tertip edilmelidir.

12-Acil olarak mültecilerin istihdamına yönelik adımlar atılmalı geçici çalışma izinleri önündeki yasal engeller bir an önce kaldırılmalıdır. Her ailenin asgari ölçüde yaşamını idame ettirecek iş imkanı sağlanmalı.

13-Mühendis, doktor, öğretmen, öğretim üyesi gibi vasıflı elemanları kendi mesleklerine göre resmi veya özel kurumlarda istihdam ederek Avrupa ve diğer ülkelere intikalinin önüne geçilmeli.

14-İnsan kaçakçılığına dair sert önlemler alınmalı güvenlik birimleri bu işin organizasyonunu yapan yerli ve yabancı şebekelere karşı sert önlemler almalıdırlar. Bunun dolandırıcılık sektörü haline geldiği çok açıktır.

15-Halkı rahatsız edecek boyuta gelen dilencilik sorunu çözülmeli, özel zabıta birlikleri oluşturularak yakalananlar kamplarda alıkonulmalı ve çıkışları yasaklanmalıdır.

16-Zararlı faaliyetler yürütmek amacıyla mülteciler arasına sızan ve bir takım spekülatif faaliyetlerde bulunan kişilerin ayıklanması noktasında emniyet birimlerimiz daha hassas davranmalıdır. Zira yabancı ülke servislerinin faaliyet yürütecekleri mümbit bir ortamın mevcut olduğu unutulmamalıdır.

 

 

 

 

 

Sonuç:

Son zamanların büyük, aynı zamanda  komplike göç dalgası ile karşı karşıya kalmış olan ülkemiz ağır bir sınav vermektedir.  Bütün problemlere rağmen ülkemiz insanı, resmi rakamlara göre 1 milyon sekiz yüz bin, resmi olmayan rakamlara göre ise bunun çok fevkında kardeşlerimizi misafir etme gibi ulvi bir görev üstlenmiş. Elbette ekonomik, sosyal anlamda bir çok sorunları beraberinde getiren ve anlık gerçekleşen göç dalgası karşısında hiçbir paniğe kapılmadan yardım elinin uzatılmasında halkın alicenaplığının önemli yeri vardır. Siyasi iradenin bu noktada kararlı duruşu ve olayı insani bir sorun olarak değerlendirmesi halkıyla bütünleşmesi problemlerin büyümesinin önündeki en büyük engeldir.

Çevremizdeki ateşin hala yanmaya devam ettiği ve kısa vadede son bulmayacağı düşünüldüğünde, izlenecek kalıcı göç politikaları ile problemin minimize edilmesine ihtiyaç duyulduğu açıktır. Aslında problem gibi görünen bu nüfus akışkanlığının pozitif alana evrilmesinin önünde hiçbir engel yoktur. Göç dalgasını akıllı yönetebilirsek o coğrafyaları yakından tanıyan birisi olarak ifade etmeliyim ki, yarın çok daha farklı olacaktır. Avrupa’nın gerçek korkusu gelen az sayıdaki mülteciyi barındırma problemi değildir.  Yunanistan’da vaftiz edilen mültecilerin davul zurna ile olmasa da, kilise korosu ile karşılandığını biliyoruz. Göç politikamızı kardeşlerimize iaşe temininin ötesine taşımalıyız. Aslında bu yöneliş yıllardır aramıza suni barikatlar kuran anlayışın yıkılış sürecidir. Başını okşadığınız hiçbir çocuk gelecek yaşamında sizleri unutmayacaktır. Bunun en güzel örneği Bosna, Kosova, Arnavutluk değil midir? Dün birbirimize yabancıydık, ya bugün? Bosna’nın kalbi bizimle ortak atıyor. Sokaklarında Türk bayrağı dalgalanıyor. Merak etmeyelim yarın Bağdat’ta da, Şam’da da  bizimle beraber atan yürekler, dalgalanan Türk bayrakları olacak. Ancak biz görür müyüz bilmiyorum. Başında dedim ya! Onlar ne mülteci, ne de biz efendi. Onlar muhacir biz ensar. Bütün projelerimizi bu minval üzere yürüttüğümüz sürece kardeşlerimiz bize yük olma yerine bereket getirecektir. Sayın Cumhurbaşkanımızın ifade ettiği gibi onlar rızıkları ile geldiler. Haydi o zaman  hep beraber o rızkı paylaşalım.”

 

 

Panel konuşmaları tamamlandıktan sonra Başbakanlık Mültecilikten sorumlu Göç Koordinatör Yardımcısı Sn. Ali Güneş’ söz verildi. Başbakanlığın bir çok dalda çalışma gurupları oluşturarak mültecilerin mağduriyetini gidermeye çalıştıklarını ve onların daha insani şartlarda yaşamaları sağlamak için her türlü imkanları seferber ettiklerini söyleyen Ali Güneş, STK ve diğer tüm resmi kurumlar arasındaki koordinasyonun çok iyi olması gerektiğine vurgu yaptı. Memursen Kadınlar Komisyonu Başkanı Sn. Habibe Öcal  hanım söz hakkı alarak “Savaşı Erkeklerin çıkarttığı ama mağduriyeti kadınların yaşadığı”nı söyleyerek kadınların mağduriyetlerinin giderilmesi için çalışmalar yapılmasını istedi.

 

Oturum Başkanı Halise Mutlu, mültecilerin insanca bir hayat sürdürebilmeleri için Resmi Kurumlar, STK’ların iyi bir koordinasyonla çalışmaları gerektiği, mülteciler ile ilgili halkımızda oluşan yanlış algının giderilmesi gerektiği ve mültecilerin “sığıntı!” olarak değil misafirlerimiz olarak muamele görmesi gerektiğini söyleyerek paneli sonlandırdı..

 

 

Öğleden sonra yapılan Türap İstişare toplantısında

-           “Türkiye STK Çocuk ve Genç Platformu/T-STK ÇOGEP”

-           “Türkiye Çocuk Evleri Platformu/TÜÇEV-P”

-          “Türkiye Bağımlılık Mücadele Platformu/TÜBAM-P”

-           “Türkiye Sivil Toplum Kuruluşları Engelli ve Aile Platformu/T-STK ENAP

-          “Toplumsal Cinsiyet ve Aile Komisyonu” çalışmaları değerlendirilerek, TÜRAP’ın yeni faaliyet alanları müzakere edildi.

Toplantı başlangıcında söz alan Hanımlar Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği HANDER Başkanı Sevgi Sula derneklerinin bir gurup Samsunlu toplumsal sorumluluklarının bilincinde  kadın tarafından kurulduğunu ve 22 yıldır yardım ve sosyal ,kültürel aktivitelerde  bulunduklarını söyledi. Samsun Kadın ve Aile platformunun kuruluşuna da önderlik ettiklerini belirten Sn. Sevgi Sula, bu platform ile Aile kurumun korunması, erdemli bireylerden oluşacak sağlıklı aile yapısının tesis ettirilmesi için eğitim faaliyetleri yürüttüklerini, bu çalışmalarını kurucusu olmak suretiyle Türkiye Aile Platformu (TÜRAP) ile taçlandırdıklarını, halihazırda HANDER adına  yönetim kurulu üyesi  Av. Hamdiye KATİPOĞLU ile  platform istişare kurulunda, TÜRAP Genel koordinatör vekili görevi ile  yer almaya devam ettiklerini, üniversite öğrencilerini burs  vererek okumalarına katkı sağladıklarını, Avrupa Birliği destekli “Geleceğin Liderlerini Yetiştirmek” konulu projeler yürüttüklerini, ihtiyaç sahibi aileleri tespit edilerek,barınma, yiyecek ve giyim gibi ihtiyaçlarını karşıladıklarını, toplumsal cinsiyet eşitliği politikalarına ,kadın-erkek arasında fırsat eşitliği sağlanmasının yanı sıra, toplumsal cinsiyet adaleti perspektifinden yaklaşarak çalışmalar ürettiklerini ,TÜRAP üyelerini Samsun’da ağırlamaktan dolayı memnun olduğunu belirterek haziruna teşekkür etti.

Daha sonra söz alan Dost Eğitim Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Derneği DOSTDER Başkanı Ecz. Hüseyin Mutlu derneklerinin 2005 yılında Samsunlu birkaç kişi tarafından kurulduğunu, ilk yıllar Sosyal Yardımlaşma hassasiyeti ile Afrikada Su kuyu su açmak, Pakistanda sel felaketinde insani yardım götürmek, Somalide Kuraklık yıllarındagida yardımı götürmek, Van depremi gibi yaşanan büyük afetlerde insani yardım ulaştırmak, yetimlerin, mazlumların ve mağdurların yanında durmak gibi bir çok etkinlik yaptığını söyledi. Bu amaçlarla Mavi Marmara gemisine katılım sağlandığını kurban kesimi için yurt içi ve yurt dışı çalışmalar yaptıklarını ve tüm sosyal yardımların çoğunu İİH İnsani Yardım vakfı ile yaptıklarını ifade etti. Daha sonraları Samsun İnsani Yardım Hareketi Derneğinin kurulması ile DOSTDER Sosyal faaliyetlerine bu dernekle müşterek devam etmektedir. Yine geçen on yıl içinde Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler, Başbakanlık/Bakanlıklar başta olmak üzere bazı STK’lar ile müşterek projeler yürütmüştür. Kurulduğu günden beri İngilizce, Arapça ve Osmanlıca dil kursları Dil Kursları, Hat, Tezhib, Ebru, Ney üflemeleri gibi sanat Kursları, İlkokul, ortaokul, lise ve üniversite öğrencileri için ders takviye kursları, Grafik, Web tasarım, Muhasebe konulu bilgisayar kursları, Mahalle ve ilçelerde Aileye yönelik eğitim ve bilgilendirme çalışmaları, Doğa yürüyüşleri, Kamp, Piknik, Gezi ve yaz okulları ile Gençlik çalışmaları, Siyaset, Tarih, Edebiyat, Hukuk, Sosyoloji, Felsefe, iktisat, Pisikoloji ve sağlık konularında konferanslar v.s gibi bir çok çalışma yapmış ve halen yapmaktadır.

DOSTAKADEMİ’nin faaliyete geçmesi ile üniversite öğrencilerine iki yıllık Sosyal Bilimler Programını devreye koymuş, 8 farklı dalda seminer çalışmsına katılan öğrencilerinden ilk mezunlarını vermiştir.

DOSTSAM Dost Stratejik Araştırma Merkezi ile “Gezi Parkından Gençliği Anlamak”, “Özel Hayata Müdahele”, “Cemaatleşme ve Sekülerizm” gibi konuları gazeteciler, akademisyenler, kanaat önderleri ile tartışmış ve sonuçlarını yayınlamıştır.

Yeni Anyasa ve Demokrasi Platformu, İnsan Hak ve Hürriyetleri Platformu, Kuranı Anlama Platformu, Samsun Kadın ve Aile Platformu ve Türkiye Aile platformu üyesi olan DOSTDER, Kudüs Platformu, Anadolu Platformu gibi bir çok platform ve STK ile de işbirliği yapmaktadır.

TÜRAP Hakkında Bilgi:

TÜRAP Vizyonu: Aile konusunda proje ve politikaların oluşturulma sürecinde aktif rol üstlenerek küresel düşünüp, yerel ve özgün çözümler üretmek; başarılı çalışmalarımızı ulusal ve uluslararası düzeye taşıyarak güçlü, sağlıklı doğal aileler ve nesillerin yaşadığı bir dünyaya ulaşmaktır.

TÜRAP Misyonu: Vizyonumuz ve ilkelerimiz doğrultusunda, aile kurumu ve bireylerine yönelik (kadın, erkek, çocuk, genç, yaşlı, engelli) faaliyet gösteren STK’lar arasında; iletişim ağı oluşturmak, bilgi, birikim ve deneyimleri paylaşmak, istişare/işbirliği ile ortak çalışma zemini hazırlamak, projeler üretmek, üretilmiş olan proje ve politikaları etkileyecek çalışmalar yaparak doğal ailenin statüsünü yükseltmektir.

 

İletişim: 0 507 600 66 36 -   www.turkiyeaileplatformu.com